Pazarda – At the open market (1)
Pazarcı: Günaydın, size ne lazım? | Good morning what do you need? |
Ayten Hanım: Patlıcanlar ve biberler çok güzel görünüyorlar. Ama bugün fiyatlar biraz pahalı. | The eggplant and the green peppers look very good but today they are a little expensive. |
Pazarcı: Güneyde seller oldu. Seraları su bastı. | There has been flooding in the South.The greenhouses were flooded. |
Ayten Hanım: Bir kilo patlıcan , bir kilo biber, şundan istiyorum(gösterir): | I want one kilo of eggplant,one kg green pepper, from these ones (pointing). |
Pazarcı: Başka? Bakın domateslerim çok lezzetli. 2 kg da domates vereyim. | What else? Look my tomatoes are delicious. Let me give you 2 kg. of tomatoes. |
Ayten Hanım: 2 kg. taşıyamam , ama bir kilo olsun. | I can’t carry two kilos but ok, give me 1 kg. |
Pazarcı: Başka bir şey? | Anything else? |
Ayten Hanım:3 tane de limon at torbaya. Tanesi 50 kuruş değil mi? | Throw 3 lemons into the bag. 50 kuruş each, right? |
Pazarcı : Evet: | Yes |
Ayten Hanım: Hepsi bu kadar, ne tuttu? | That’s all, how much? |
Pazarcı: 9 lira ablacığım. | 9 liras, elder sister. (*) (abla : older sister, ağabey: older brother) |
Ayten Hanım: Bir liraya da şu maydanozu alayım. | I’ll take this parsley for one lira. |
Pazarcı: Tamam ablam. | Okay elder sister. |
Pazarda – At the open market (2)
Ayten Hanım: Merhaba, şu çantalara bakabilir miyim? | Hello, May I have a look at these bags? |
Pazarcı 2 : Buyrun bayan. Deri bunlar. Bu fiyata bulamazsınız, kaçırmayın. | Go ahead M’am. These are leather. You can’t find these prices nowadays, don’t miss out on that. |
Ayten Hanım: Yok. (*) Bir de şunları göster. İçleri nasıl? | No, show me those ones. How is it the inside? |
Yok means there isn’t but sometimes is used instead of negation, No. | |
Pazarcı: Bak abla, buralarda bir çok bölmeleri var. Sadece 30 lira. Size 25 yaparım. | Look, sister, there are several compartments. It’s only 30 liras. I can do 25 for you. |
Ayten Hanım: Teşekkür ederim. Şu kahverengi çantayı ver o zaman, ama 50 liram var, bozar mısın? | Thank you, give me this brown bag then, but I only have 50 liras, can you change it? |
Pazarcı: Kolay abla. Al 25 lira para üstünüz, güle güle kullanın. | It’s easy elder sister. Take your change 25 liras. Use this bag happily. |
Ayten hanım: İyi günler. | Good days (*) used instead of goodbye. |